Anahtar Parti Eskişehir İl Başkanı Çağlar Ölce şu ifadeleri kullandı;
“Türkiye’nin gündeminde, biliyorsunuz, “umut hakkı” ve “çözüm süreci” adı altında bir başlık var. Bunlar neyle alakalı? 21 Ekim’den bu yana süreci çok sıkı bir şekilde takip ediyoruz. Sayın Devlet Bahçeli’nin, Kandil’i ve terörist başı Abdullah Öcalan’ı muhatap alarak başlattığı bu sürecin takipçisiyiz.
Partinin dahi söyleyemeyeceği sözleri, kendisi söylese bile “Ben ne yaptım?” diyeceği, hatta sokakta gezemeyeceği sözleri ne yazık ki Devlet Bey’den duyduk. Şaşkınız.
Sırrı Süreyya’nın cenazesine katıldılar. Fotoğraflarını okşadılar. Biz şaşkınız. Hayatında bir kere bile Türk bayrağına hizmet etmemiş Sırrı Süreyya’nın tabutunu Türk bayrağına sardılar. Aynı gün Afyon’da bir şehidimizin cenazesi vardı. Oraya sadece Yavuz Ağıralioğlu katıldı. Sayın Genel Başkanımız oradaydı. Türk bayrağına sarılı şehidimizin tabutunun arkasında yalnızca Yavuz Başkanımız vardı. Hiçbiriniz yoktunuz. Hepiniz Sırrı Süreyya Önder’in’ cenazesindeydiniz. Biz yine şaşkınız.
Sayın Cumhurbaşkanımız daha önce “Kimler kimlerle beraber?” demişti. Şimdi görüyoruz kimler kimlerle beraber. Şehidimizin tabutunun arkasında yalnızca Yavuz Başkanımız vardı ama Sırrı Süreyya’nın fotoğraflarını okşadınız. Şehitlerin annelerinden, babalarından, dul kalmış eşlerinden, babasının mezar taşını okşayan çocuklardan hiç mi utanmadınız? Onları hiç mi düşünmediniz? Vicdanları bu kadar nasıl yaralayabildiniz?
Eskişehirli şehidimiz Tarık Tarcan’ın babası Hilmi Ağabey’den, şehit Melih Özcan’ın annesi Melek Abladan rızalık aldınız mı? Helallik aldınız mı? Gidip gönüllerini aldınız mı? Bu süreç için onlardan müsaade istediniz mi?
Halbuki 2023’te bugün söylediklerinizin tam tersini söylüyordunuz. Büyük sinevizyonlar kurdurup “Bunlar Selo’yu çıkaracaklar, bunlar Apo’yu çıkaracaklar. Biz de bunların canını okuyacağız.” diyordunuz. Şimdi o gün canını okuyacağız dediklerinize can yoldaşı oldunuz. Belli ki bir istikamet değişikliğiniz var. Bu değişikliği vatandaşa anlatacaksınız. Biz sizden bunu bekliyoruz. Çünkü iki sene önce bu vekaleti böyle almadınız. “Biz bunlarla mücadele edeceğiz.” dediniz. Vekaleti yere düşürdünüz, çünkü bu şekilde almamıştınız.
Bunun çaresi şudur: Referandum istiyoruz. Referandum yapacaksınız, halka anlatacaksınız. “Biz bunu şu gerekçelerle yaptık, bu sebeplerle mecbur kaldık.” diyeceksiniz. Bu işin izahı budur. Anlatacaksınız, referanduma gideceksiniz. O zaman göreceğiz. Referandum sonuçlarında halkın, vatandaşın bu konudaki fikri nedir, o gün göreceğiz.
Bugün bazı anketlerde, 21 Ekim’de bu süreç başladığında halkın desteğinin %30 olduğunu söylüyorsunuz. Şimdi %63’lere çıktığını iddia ettiğiniz bazı algı anketleri var. Referandum yapın, görelim.
Bu “umut hakkı” diye ortaya koyduğunuz sürece bizim itirazımız var. İtirazımız biraz da sizin siyasi sicilinizden kaynaklı. Ne zaman ki terör örgütlerini muhatap aldınız, bunu daha önce de yaşadık. Bu konuda kendinize biraz çekidüzen verin.
Daha önceden denendi. Ne zaman ki PKK’yı muhatap alıp masaya oturdunuz, bu vatandaş hendeklerden devleti kurtarıp size geri verdi. 120 vatan evladı şehit oldu. Aynı şeyi 15 Temmuz’da da gördük. Vatandaş yine sokaklardan bu devleti topladı, size teslim etti. “Bu hataya bir daha düşmeyin.” dedi. “Alın bu devleti, ama tekrar aynı hataları yapmayın.” dedi. Siz ise yine aynı hataya düşüyorsunuz. Yapmayın. Neticelerini yine vatandaş çekecekse, bunu anlatacaksınız. “Biz bu sebeplerden dolayı bu işi yapıyoruz.” diyeceksiniz. Bu konuyu referanduma götüreceksiniz. Biz o zaman göreceğiz.
Bugün kaygılı olmamızın en büyük sebebi, sizin siyasi sicilinizdir. Terör örgütü kongre topluyor, açıklama yapıyor: “Gayelerimize silahlı mücadele ile ulaşamayacağımızı anladık.” diyorlar. Ama gayelerinde hiçbir değişiklik yok. “Artık siyaset zemininde yapacağız.” diyorlar. Yine amaçlarında değişiklik yok. Artık Lozan’a bile ateş eder hale geldiler. Bunu okuyamıyorsunuz. Bizim kaygılarımızı anlamak zorundasınız.
Bir de Eskişehir siyasetine dair: Birkaç gün önce Milliyetçi Hareket Partisi İl Başkanı Sayın İsmail Candemir’in bir açıklamasını dinledim. “Bu örgütler, emperyalist güçlerin kurduğu örgütlerdir. Ülke içinde bunların taşeronları ve bu süreci zehirleyecek işbirlikçileri vardır.” dedi. Aslında ne demek istediğini çok iyi anlıyoruz. Diyor ki: “İtiraz etmeyin. İtiraz ederseniz, sizi bu süreci zehirleyenlerden sayarız.” Ben de o zaman İsmail Başkan’a soruyorum: Size bu sürecin nasıl başladığını, niye başladığını, sebeplerini anlattılar mı? Siz, bir Milliyetçi Hareket Partisi İl Başkanı olarak, gerçekten biliyor musunuz? Bilmediklerinizi öğrenmeden vatandaşı “Süreci zehirliyorsunuz.” diye tehdit edemezsiniz.
Bunca olana bitene rağmen, inşallah bizim hissemize mahcubiyet düşer. Deriz ki: “Doğru işler yapmışlar. Doğru adımlar atmışlar. Biz zannettik ki PKK silah bırakmaz, PYD silah bırakmaz, KCK lav edilmez. Ama Sayın Cumhurbaşkanı ve Devlet Bey doğru işler yapmışlar.” deriz. Bizim hissemize inşallah mahcubiyet düşer. Ama siyasetçinize baktığımızda, biz yine haklı çıkacağız gibi görünüyor. Oysa biz haklı çıkmak istemiyoruz. Biz mahcup olmak istiyoruz.
Yine hatırlatmak isterim: Bu bedeli halk ödeyecekse, referanduma gideceksiniz. Bu devleti yine halk sokaklardan kurtaracaksa, bu yükü yine vatandaş taşıyacaksa, bu işi referanduma götüreceksiniz. Referandumda vatandaşın bu konudaki düşüncesini göreceksiniz.
Konuyu muhataplarıyla konuşamıyorlar. Terör örgütü ile muhatap oluyorlar. Öcalan’ı muhatap kabul ediyorlar ve ardından iyi bir sonuç bekliyorlar. Ancak iyi bir sonuç alma şansları yok. Çünkü konunun doğru muhatabıyla konuşmuyorlar. Bu işi terör örgütüyle oturup konuşamazsınız. Onlar insan değiller. Onlar cani. Onlarla oturup konuşamazsınız. Sizin konuşacağınız kesim bellidir. Bu işi Kürtlerle konuşacaksınız.
Bizim bu konuda Kürtlerle ilgili hassasiyetimiz var. Eleştirilerimiz de var, kendimize yönelik eleştirilerimiz de. Biz hep ülke içindeki Kürtleri önemsedik. Onlara asla laf söylemedik. Şehidimiz geldiği zaman hiçbir zaman kalkıp da “Kürtler vurdu, Kürtler şehit etti” demedik. “PKK yaptı” dedik.
Eleştirimiz şuradadır. Dış Kürtleri belki yeterince önemseyemedik, dikkate alamadık. Ülkemiz içindeki Kürtlerle her daim kardeşlik hukuku içinde yaşadık. Dış Kürtleri ise ihmal etmiş olabiliriz. Bugün onların kucağına düşmelerinin sebebi de budur. Bu konuda da öz eleştirimizi yapıyoruz.
Bu meselenin muhatabı PKK değildir, Abdullah Öcalan değildir. Eğer bu yol ve yöntemle ilerleyeceklerse, daha önce düştükleri hataya tekrar düşecekler ve bu işin külfetini yine halk çekecek, vatandaş çekecek. Biz de buna itiraz ediyoruz. Teşekkür ederim.
Bu sürecin başlangıcı ne olabilir? İddialara göre Kürt oylarıyla ilgili bir çalışma olduğu söyleniyor. Ne oldu da bu süreci başlattılar? Aslında bizim “şaşkınız” dediğimiz nokta da burası. Çünkü anlatmıyorlar. Şimdi bir cümle buldular: “Devlet haklı.” Devlet haklıysa şehidini üzmez, şehit ailesini üzmez. Yani sadece “devlet haklı” deyip bu konunun üstünü örtemezler.
Bize bu sürecin sebeplerini açıklamak zorundalar. İki sene önce farklı şeyler söylüyordunuz, bugün tam tersini söylüyorsunuz. Sizi ne zorladı bu sürece? Neden bu “nişanı” kıyıyorsunuz? İleride yüzük mü atacaksınız, bilmiyoruz. Bunların açıklanmasını istiyoruz. Referandum teklifimiz de buradan geliyor.
Zaten PKK ile barış olmaz. Böyle bir söylemi kabul etmiyoruz. Dediğim gibi, bu süreci bize anlatmaları gerekiyor. Bu kadar büyük bir paradigma değişikliğini anlayamıyoruz. Onlara neyin mecbur bıraktığını açıklasınlar. Vatandaşlara açık açık anlatsınlar. “Devlet haklı” deyip geçiştiremezler. Bu şekilde konunun üstünü örtemezler."