ES TV'de konuşan Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt şu ifadeleri kullandı;

"Toplum olarak yeni olan çoğu şeye karşı çıkmak gibi bir geleneğimiz var. Biz tutucu bir toplumuz. Başlarken 'olmaz' diyoruz. Denemeden bu işin olup olmayacağını bilemeyiz. Başka yerlerde başarılı olduysa Eskişehir'de niye başarılı olmasın? O nedenle ben bisiklet yolları konusunda şu anda destek veriyorum. Niye? Denememiz lazım.

Geçmişte Eskişehir'de yaşayan insanlar bunu hatırlar. Devlet Demiryollarının önünde binlerce bisiklet asılı dururdu. Ben onu en çok nasıl durduklarını merak ettiğim için unutmuyorum. Meğer kanca varmış, ona asıyorlarmış. Şimdi Şeker Fabrikasının, Hava İkmalin, Basma Fabrikasının orada binlerce bisiklet olurdu. İnsanlar bisikletle gelip giderdi.

Benim bir amcam vardı. Şarhöyük'te otururdu. Şarhöyük'ten her yere bisikletiyle giderdi. Eşini de arkasına bindirirdi, öyle giderdi. Yani bunlar Eskişehir'de olurdu, oluyor, olmalıdır gene. Şimdi buna karşı çıkıyoruz, 'olmaz' diyoruz. Niye? Birilerinin rahatı kaçacak.

Şimdi araç sayısının çok olması, başka sebeplerle trafiğin düzenli olmaması gibi sorunlar var. Ama Eskişehir'de, Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi, şöyle bir yanlış var: Bizim imar planlarımızı yaparken belediyeler olarak özgür değiliz. Bizi belli koşullara şartlandırmışlar. 'Planı böyle yapacaksınız, şehirleşmeyi böyle yapacaksınız, nüfusu şöyle yoğunlaştıracaksınız' diye talimatlar var. Biraz sonra daha da ayrıntılı anlatacağım o belediyeler üzerindeki vesayeti.

Ankara'dan oturduğu yerde diyor ki: 'Organize sanayi bölgeleri şehrin şu kadar kilometre dışındadır.' Nokta. Oraya yapacaksın ve organize sanayi bölgelerindeki plana, projeye de belediye karışmayacak. Tamam, güzel yaptılar. Batıkent'ten, Orhangazi'den, Sazova'dan oraya gitmek 50 kilometre. Her gün yüz bin kişiyi taşıyorsunuz. O zaman bu şehirleşme anlayışında bir değişiklik olmalı.

Şehir merkezinde işte 'sanayiyi kaldır, tornacıları kaldır, hurdacıları kaldır, kaldır, kaldır' diyorlar ama insanları oraya taşıyorsunuz. Bu koşulları kentin özelliğine göre yerel yönetimler belirlemeli. Aksi takdirde olmaz. Biz şimdi yüz bin kişiyi dediğim gibi organizeye taşımak zorunda değiliz. Niçin Çukurhisar'da da bir organize sanayi olmasın? Niçin Seyitgazi yolunda, filan falan... Bunlar dağıtılabilir, bunlar planlanabilir. Ama ne yazık ki 1/100.000'lik planı biri yapıyor, 1/25.000'liği biri yapıyor, 1/5.000'liği biri yapıyor, 1/1.000'liği biri yapıyor derken herkes tepedekine uymak zorunda kalıyor.

Bu anlayışı değiştirmemiz lazım. Ben Viyana'da akıllı şehir diye bir yere götürdüler, gezdim. Fabrikanın üstünde konutlar vardı. Fabrikanın yan tarafında okul vardı. 'Bu nasıl iş?' dedik. 'Gürültü etmesin, yalıtımını ona göre yapsın' dediler. Çözümünü kendisi bulmuş. Çocuk evden çıktığı zaman annesinin, babasının elinden tutsun, okula yürüyerek gitsin. Öğle paydosunda evine gelsin. Çalışan yarım saat, bir saat yol yürümesin. Trafik sıkışmasın. Öğle paydosunda 'ne olacak, nerede oturacağım' demesin, çıksın gelsin evine.

Şimdi bu, '15 dakikalık şehir' diye Cumhuriyet Halk Partisi'nin formüle ettiği bir şehirleşme anlayışı. İktidar olduğumuz zaman uygulayacağımız kuraldır. Şimdi okul yapıyoruz. Nasıl yapıyoruz şimdi okulları? Kampüs okulu yapıyoruz. Nereye? Şehrin dışına. Şehrin dışına okul yaptığınız zaman bütün öğrenciler servis aracıyla gitmek zorunda kalıyor. Trafiğe bir katkı daha yapıyorsunuz.

Hastane yapıyoruz. Nereye yapıyoruz? Şehrin dışına. Şehrin dışına yaptığınız hastanede gene herkes oraya gidiyor. Herkes oraya gittiği zaman herkese bir otobüs ya da araç tahsis etmeniz gerekiyor. Örneğin, Diş Hastanesini yapmışız Yenikent'in ortasına, bütün şehir oraya geliyor. Bize her gittiğimiz mahallede 'Diş Hastanesine otobüs' diyorlar. Şehir Hastanesine otobüs koyun diyorlar. Dolayısıyla bu karmaşayı ortadan kaldıracak formülleri bu mantıkla bulmamız lazım.

Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olduğunda, 15 dakikalık şehir projesiyle, bir insanın evinden çıktığı zaman 15 dakika içinde bütün işlerini görüp evine döneceği bir şehircilik anlayışı getirmemiz lazım. Aksi takdirde milyonlarca araç olur, yüz binlerce sürücü olur. Onların stresi, kavgası bu işleri götürür. Biz butik okullar yapmazsak, butik hastaneler yapmazsak, mahalle aralarında küçük kamu hizmetlerini yapacak alanları, mekânları yaratmazsak bu sorunlar çoğalır.

Biz o nedenle şöyle diyoruz: En iyi kamu hizmeti en yakından alınır. En yakınımızda doktor varsa çok sorun yaşamayız, en yakınımızda okul varsa çok sorun yaşamayız, en yakınımızda cami varsa çok sorun yaşamayız. Beş bin kişilik cami yapmanın anlamı nedir? Böyle bir şeyimiz yok. Beş bin kişilik cami yaptığınız zaman beş bin tane araçla geliyor insanlar. Onlara otopark arıyorsunuz. Onların getirdiği kaosu arıyorsunuz. Oysa küçük küçük mahalle aralarında bu işler çok kolay çözülebilir. AVM'ler şehir merkezinde olmaz. AVM'ye gidecek insan aracına biner, gider 10 kilometre, orada alışverişini yapar, gelir. 'Yap, işlet, devret' sistemi var. 'Yap, işlet'te özelleştir, ondan sonra işte dayıoğluna, emmioğluna ver, bir rant yaratsın. İnsanlar şimdi şehir hastanesine gitmesi lazım çünkü devlet hastanesini kapattık. O zaman ne oluyor? İşte oradan birileri çok para kazanıyor.

AKP'nin şehircilik anlayışı bu. Bunu değiştirmemiz lazım. Bunu değiştirirsek o zaman belki bu işler biraz daha kolaylaşır. Şimdi burada da konuşan o il başkanı, ilçe başkanı filan ezbere, kulaktan dolma bilgilerle yorum yapıyorlar. Onları da kimsenin ciddiye aldığı yok."