Eskişehir’de konuşan CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal şu ifadeleri kullandı;

“Bugün burada Odunpazarı Belediyemizin ve Kent Konseyi’nin, diğer paydaşlarla birlikte düzenlediği 3D Festivali kapsamında, "dinlenme, diyalog, dayanışma" ilkeleri etrafında bir araya gelmekten büyük onur duyuyorum. Bu ilkeler son derece önemli. Demokrasi açısından katılımcılığı, anayasamızın 24. maddesi uyarınca dinlenme hakkının kapsamını içeren bir anlayışı yansıtıyor. Bu nedenle emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Aslında bu buluşmalar, toplumsal birlikteliğin ve demokratik kurumların güçlenmesi açısından çok önemli. Değerli İsmail Bey girişte buna değindi. Ben de ilk geldiğim günü hatırlıyorum. Büyükşehir Belediye Başkanımız, Tepebaşı Belediye Başkanımız ve Odunpazarı Belediye Başkanımız birlikte halkın karşısına çıkmışlardı. Halk sorular soruyor, önerilerde bulunuyordu. Belediye başkanları da bunları not alarak halka hesap veriyordu. Katılımcılık ilkesi açısından örneği az bulunan bir uygulamaydı. Bu nedenle başkanlarımıza huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Bu uygulama demokrasi, insan hakları, gençlik ve çocuk hakları açısından çok kıymetli. Bugün çok güzel bir parkta, ‘yaşam parkı’ olarak adlandırılan, ancak daha çok ‘kuşaklar arası iletişim parkı’ niteliği taşıyan bir mekânı da ziyaret ettik. Değerli Ayşe Ünlüce başkanımız bizleri gezdirdi. Parkın içinde kütüphane, satranç alanları, kelebeklerin yaşam evrelerini gösteren bölümler gibi birçok unsur var. Trampet çalınmasından eğitim-öğretim alanlarına kadar her detay düşünülmüş. Bu park yalnızca gezmek için değil, aynı zamanda eğitici bir işlev de görüyor.

Bugün burada toplumsal sorunları ve bu sorunların çözüm yollarını konuşacağız. Gençliğin hakları, özgürlükleri, ifade alanları gibi pek çok konuyu tartışacağız. Gençlerin yaşadığı sorunlar bireysel değil, toplumsal sorunlardır. Gençlerin sorunları, toplumun vicdanının testidir. Eğer bu toplumda bir vicdan varsa, gençlerin yaşadığı bu sorunların çözülmesi gerekir. Bu mesele partiler üstüdür.

Anayasamızın 5. maddesi uyarınca devletin asli görevi, vatandaşın önündeki sosyal ve siyasal engelleri kaldırmaktır. Değerli Belediye Başkanımız da iyi bir hukukçu olarak bunu çok iyi bilir. Eğer bir iktidar veya devlet bu engelleri kaldırmak yerine yeni engeller koyuyorsa, o devlet bir hukuk devleti olamaz. Hukuk devleti, vatandaşın önünü açan, ona huzurlu ve güvenli bir yaşam sunan devlettir. Anayasamızın muradı budur, kanun koyucunun hedefi budur. Ancak gelin görün ki Türkiye’de bu uygulanıyor mu? Maalesef hayır. Türkiye’de anayasa ihlal ediliyor. Gençlerin, çocukların, yaşlıların önündeki engeller kaldırılmak yerine artırılıyor.

Bugün hâlâ manşetlere çıkması gereken şu gerçeği ifade edeyim: 1972-73 yıllarındaki devletimi arıyorum. O devlet, öğrencisine üç öğün sıcak yemek verirdi. Yazlık-kışlık ayakkabısını, eşofmanını, spor malzemelerini temin ederdi. Sabah ve akşam etütleri vardı. Kolej ya da özel ders ihtiyacı duyulmazdı. Harçlık verilirdi, okul aile birliklerinden para toplanmazdı. Zengin çocuklar kantinden alışveriş yaparken, fakir çocukların mahcup olmaması için devlet harçlık verirdi.

O devletin imkânlarıyla okudum ben. Ben bir çobanın oğluyum. Merhum babam çobandı. Atatürk Cumhuriyeti budur işte. Kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet. Atatürk Cumhuriyeti; kadın-erkek eşitliğidir, çocuk ve kadın haklarıdır, eşitliktir, adalettir, özgürlüktür. Biz bunlardan uzaklaştık.

Bugün öğrenci sıcak yemek bile yiyemiyor. Bu konuda kanun teklifi verdik ancak AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi. Nereden nereye geldik... Bugün hâlâ tutuklu öğrencilerimiz var. Oysa anayasamızın 58. maddesi devlete gençleri koruma görevini verir. Gençlerimiz işsizse bu, sadece bireysel bir durum değil, toplumsal bir dramdır. Bu aynı zamanda iktidarın ve devletin iflasıdır. Sadece şirketler değil, sosyal yapı da iflas edebilir.

Gençlerimiz yurt dışına göç ediyor. Kaliteli, nitelikli beyin gücü batıya gidiyor. Aynı zamanda burada niteliksiz iş gücüne “kalmasınlar” deniliyor, sığınmacıların ülkelerine dönmesi eleştiriliyor. Suriye’de güvenlik varsa, neden gitmesinler? “Giderlerse fabrikalar kapanır” deniliyor. 2013’te Suriye krizi olmasaydı, fabrikalar yine kapanır mıydı? Hayır. Bu, bir algı operasyonudur.”