Eskişehir’de konuşan Bilecik Belediye Başkanı Melek Mızrak Subaşı şu ifadeleri kullandı;
“Bizler Bilecik’te neler yapıyoruz? Eskişehirliler olarak çok iyi bilir ki, Bilecikliler hafta sonları burada çok fazladır. Çok sayıda Bilecik plakalı araç görürsünüz. Çünkü Bilecikliler buraya akın akın gelir. Sebebi, Bilecik'te sosyal faaliyetlerin azlığı ya da hiç olmaması. Ama tabii ki bizler bunun için ciddi bir mücadele veriyoruz.
Önce Tepebaşı Belediyesi ile kardeş belediye olduk. Ardından Büyükşehir Belediyemizle iş birliği yaptık. Bilecik de "Eskişehir olma" yolunda ilerliyor. Bu nedenle büyük bir mutluluk ve onur duyuyorum. Diyoruz ki, biz burayla kardeşiz ve buranın nüfusu, Bilecik’e göre çok daha yüksek. Kıpır kıpır bir alan yaratmaya çalışıyoruz.
Buradaki yayalaştırmalardan esinleniyoruz. Odunpazarı’na gidiyoruz, caddeleri, sokakları geziyoruz. Orada esnaflar dışarıya çıkmış, takılar, taşlar satıyorlar. Biz de diyoruz ki, "Bilecik’te böyle bir alan oluşturabiliriz." Çünkü istiyoruz ki gençler Bilecik’te de ortam bulsun. Bilecik’te, çok samimiyetle söylüyorum, ben Mithat Körler konseriyle büyüdüm. Sadece Mithat Körler gelirdi Bilecik’e. Şimdi ise sürekli farklı sanatçılar getirmeye çalışıyoruz.
Bunu yaparken Bilecik’te AK Parti bize inanılmaz tepkiler gösteriyor. “Parayı çarçur ediyorsunuz” diyorlar. Ama ben hep şunu söylüyorum: Eğer o meydanda yaptığımız konserde on bin kişi varsa, ben doğru yoldayım. Eğer meydan boşsa, orada bir yanlışlık vardır.
Küçük bir anı anlatayım. Seçim sürecindeyiz, pazarı dolaşıyoruz. Siyah peçeli bir hanımefendi beni durdurdu. “Başkanım, zaten seni destekliyoruz da... Lütfen konserleri yapmaya devam et” dedi. Gerçekten çok etkilendim. “Çocuklarımız sosyal aktivite bulamıyor. Ergenlik çağındalar, kontrol edemiyoruz. İl dışına gidiyorlar, alkol alıyorlar, biz ne yaptıklarını bilmiyoruz. Ama Bilecik’te bu etkinlikler oldukça kendimizi güvende hissediyoruz. Bizim böyle bir 'anne belediye başkanına' ihtiyacımız var” dedi.
Bizler de bu sosyal aktiviteleri sürdürmeye devam ediyoruz. Birçok girişimimiz var. Sokak sağlıklaştırması yapmaya çalışıyoruz. Yayalaştırmalar yapıyoruz. Kafelerle ilgili bir vizyon belirledik. Kafe sokağını açmak için gayret ediyoruz. Bu dönemde çok hızlandık.
Eski dönemde yapılan bir kongre merkezimiz vardı. Kültür etkinlikleri için yapılmıştı ama sadece protokoller için açılıyordu. Biz orada çok tiyatro festivali, konser yaptık. Ancak bir bölümü hiç kullanılmıyordu.
Orayı kitap kafe haline getirdik. Rafları kitaplarla doldurduk. Çocuklar için bir alan oluşturduk. Üniversite öğrencileri için 24 saat açık hale getirdik. Final dönemlerinde çorba ikramımız da devam ediyor.
Bu projenin başlangıcı da üniversiteli gençlerin talepleriydi. Halk Günü yapıyoruz. İki ayda bir, bir günü tamamen randevusuz vatandaşa ayırıyoruz. Talep ve şikayetleri dinliyoruz. İlgili müdürler, başkan yardımcıları da arka planda oluyor. Gelen talepler doğrultusunda çözümler üretiyoruz.
Öğrenciler dediler ki, “Başkanım, bizim kütüphanemiz çok yetersiz.” O dönem tıp fakültesi Bilecik’te yeniydi ve sadece tıp öğrencilerine açık bir kütüphane vardı. Oysa mimarlık, sanat, matematik, siyaset gibi birçok bölüm de vardı. Halk kütüphanesi ise ilkokul ve liselilerle zaten doluyordu.
“Lütfen bize 24 saat açık, internet erişimi olan, sıcak, ders çalışabileceğimiz bir yer sağlayın” dediler. Yurtlar sekiz kişilik. Herkes farklı bölümde. Sessiz ders çalışmak mümkün değil. Ne bekliyoruz ki bu çocuklardan? Ezber sisteminin sürmesini mi?
Biz de sessizce çalışabilecekleri, sohbet de edebilecekleri, uygun fiyata çay-kahve içebilecekleri bir ortam kurduk. Merkezde sadece üniversite öğrencisi sayısı 20 bin. Bilecik’in toplam nüfusu 85 bin. Düşünün, her dört kişiden biri öğrenci. Ama kampüs hayatı yok.
Hayatın ilk adımları üniversitede atılıyor, farkında olmasak da. Üniversite, sadece meslek edinilen bir yer değil. Aileden gelen parayla geçinmeyi öğrenmek, o para gelmediğinde çözüm üretmeyi öğrenmek, sorunla baş etmeyi öğrenmek... O dönem bizim kimliğimizin şekillendiği yıllar.
Ben opera kültürünü üniversitede aldım. Ne kadar geç kalmışım. Bulgaristan Sofya’da okudum. Opera çok ucuzdu, herkes gidebiliyordu. At binmeyi de orada öğrendim. Arkadaş ortamı sizi nereye yönlendirirse oraya gidiyorsunuz.
Şimdi biz de Bilecik’e Devlet Opera ve Balesi’ni getirmeyi başardık. Bu büyük bir devrimdi. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası ve Tepebaşı Çocuk Senfoni Orkestrası düzenli olarak geliyor. Bilecikliler çok ilgi gösteriyor. Lise müdürleri bile “Lütfen bizim için özel gösterim olsun, biz zaten doldururuz” diyor.
Bu tür etkinliklerin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Üniversiteyi beslemek, gençleri sokağa, kültüre, sanata yönlendirmek, onları sosyalleştirmek gerekiyor. Sadece ders çalışmakla olmaz. Hepimizin sosyalleşmeye, nefes almaya, müzikle ruhunu geliştirmeye ihtiyacı var. Üniversite öğrencilerimize burs da veriyoruz. Böylece Bilecik’teki yaşamlarına katkı sunuyor, onları desteklemeye devam ediyoruz.”