Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici şu ifadeleri kullandı;

"Bir kez daha Alperenler serdarı Ertuğrul Gazi'nin tarihe istikamet veren aziz hatırasını yâd etmek ve onun şahsında sembolleşen tarihi mirasa sahip çıkmak için O’nun manevi huzurundayız…

Çağlara yön veren zaferlerine, inançlarına hürriyet aşklarına, ahlaklarına, samimiyetlerine, devlet adamlıklarına her geçen zaman daha da çok muhtaç olduğumuz Osman Gazi’nin, Akçakoca’nın, Dursun Fakı’nın Turgut Alp’in, Konuralp’in, Saltuk Alp’in, Samsa Çavuş’un, Hasan Alp’in, Karamürsel’in, Akbaş’ın ve daha nice Alperenin manevi huzurundayız…

Biz biliyoruz ki bu tip organizasyonlar tarihimize methiyeler düzüp kuru kuruya övünmek; hele de geçmişe özlem duyup hâl ve gelecekten ümidimizi kesmek için yapılmıyor… Bu organizasyonlar vasıtasıyla onların manevi huzurunda kendimizi sorgulama ihtiyacı duyuyoruz. Burada, gelecek kuşaklara daha iyi bir Türkiye bırakma heyecanı yakalıyoruz. Bize şeref dolu bir tarihi bahşetmiş olan ecdadımıza görevimizi tam ve layıkıyla yapamamanın mahcubiyetini yaşıyor, daha iyisin yapabilmenin motivasyonunu birbirimize aşılıyoruz!

Değerli Vatandaşlarımız,

Gerçekten zor günler yaşıyoruz… Gerek ülke içerisinde, gerekse çevremizde ileriye dönük, derin ve travmatik etkiler bırakması muhtemel bir süreci, acı ve gözyaşları içerisinde yaşıyoruz… İnsanlığın eşitliğe, adalete ve barışa susadığı bu bugünlerde; tarihin derinliklerinden süzülüp gelen kutlu büyüklerimizin hatıralarını dualarla, hayranlıkla ve iftiharla hatırlamak bizlere daha da anlamlı geliyor…

Yüzlerce yıl Türk devlet ve medeniyet tasavvurunun tecelli ettiği üç kıtadaki coğrafyaların, Türk-İslam hâkimiyeti çekildikten sonra yaşadıkları kan, şiddet, gözyaşı bugün de herkesin gözü önünde cereyan etmektedir.

Osmanlı’nın geride bıraktığı coğrafyada bugün kopan kızıl kıyamet gürültüler karşısında, onun yerini doldurmaktan fersahlarca uzak olan sözüm ona çağdaş ve medenî olan ve dünyaya nizam vermeye kalkışan ABD, terörist İsrail ve diğer küresel haydutların rezilliklerini ve Müslümanların başsız kalmasının nelere mal olduğunu hep beraber görüyoruz.

Bu acı gerçeklerden yola çıkarak diyoruz ki: Türkiye, tarihî geçmişinden devreden meselelerden ve sorumluluklardan kaçmamalı; Osmanlı’nın yetimlerine ve onların yaşadığı yitik coğrafyalara sahip çıkmalıdır… Ama bunu “el kazanında aş pişirerek” değil, gerekirse “bedel ödemeyi” göze alıp “tam bağımsız” bir tavır alarak yapmalıyız.

Büyük Türk milletinin en büyük eseri olan Osmanlı Devleti ve akabinde Türkiye Cumhuriyeti, bu yüksek yönetim mirasının bir devamı, yüzyıllardır yüreklerde taşınan kutlu veraset ve vasiyetin de bir ifadesidir. Bu eserlerle ne kadar övünsek azdır.

Dün atalarımıza tarih ve coğrafya hangi misyonu yüklediyse, şimdiki, zamanda da coğrafya ve tarihin bize yüklediği zorlu ve anlamlı görevler de değişmemiştir.

Geçmişi hiç unutmadan geleceğe hazırlanmak ve kararlı adımlarla geleceğe yürümek zorundayız. Şanlı tarih ve kimliğimiz bir yük, engel değil, bilakis yol arkadaşımız, milli pusula ve güç kaynağımızdır.

Temel vasfımızı oluşturan bu zenginlikleri iyi anlamak hepimizin görevidir. Genç neslin büyük sorumluluğu bulunmaktadır.

Değerli Söğüt’lü kardeşlerim ve aziz misafirlerimiz…

Milli kişiliğini kaybeden milletin gelecekte kendisi olarak kalması ve başarılı olması imkânsızdır. Başarmak için her şeyden önce millet olarak başaracağımıza inanmamız şarttır. Kurtuluşu dışarıda değil, önce içimizde aramak lazımdır. Türkiye Cumhuriyeti Atam Ertuğrul’un temelini attığı Osmanlı’nın devamıdır… Türkmen’iyle, Çerkez’iyle, Kürdüyle, Lazıyla, sünnisiyle alevisiyle ve tüm unsurlarıyla büyük “Türk milleti” şerefli ve azimli bir millettir.

Vatanımız Türkiye; burada yâd ettiğimiz atalarımızın Orta Asya’dan göçüp, buralardan geçerken tesadüfen konakladığı ve geçici olarak kurulmuş Vatan parçası değildir…

Vatanımız Türkiye; zoru gördüğünde ve zorbalık arttığında egemenlik sembolleri ayaklar altına alındığında, tehdit ile her türlü pazarlığa açık hale gelen ve başkalarının egemenlik rüyalarına yataklık eden toprak parçası da değildir…

*Vatanımız Türkiye; yüzüstü bırakılarak terk edilecek, egemenlik değerleri pazarlık konusu yapılacak, yerine yenisinin kurulması planlarının proje masası değildir…

Osmanlı ruhu iliklerimize kadar işleyen Alperenler olarak, Ertuğrul Gazi atamızın manevi huzurunda bir kez daha söz veriyoruz: bize kefen biçmeye ve vatanımız hakkında rüya görmeye çalışanların rüyalarını kabus, yerlerini dar ederiz…!

Gerekirse bedel öderiz ama mutlaka bedel ödetiriz!

Mustafa Kemal Atatürk*’ün dediği gibi, “ Gidiniz Toros Dağları’na bakınız… Anadolu’nun en ücra köşelerine bakınız… Eğer orada bir tek “Yörük çadırı” görürseniz ve o çadırda bir duman tüterse, bilin ki bu millet asla yenilmez!”

Atatürk ne isabetli ve manidar tespit yapmış…

Evet…

O duman, yalnızca bir ateşin yükselişi değildir; o duman, binlerce yıl boyunca bu topraklarda var olmuş bir milletin iradesidir. O çadır, yalnızca bir göçebe yaşamının sembolü değil; hürriyet, onur ve bağımsızlık yemininin en saf nişanesidir.

Düşmanlarınız ne kadar güçlü olursa olsun, karşınıza ne kadar silah, ne kadar düzen koyarsa koysun, o duman var olduğu sürece Türk milleti dimdik ayaktadır. Malazgirt’te başlayan kahramanlık, Çanakkale’de canlanan fedakârlık, Sakarya’da yazılan destan ve tüm yakın coğrafyamızda terör örgütlerinin her türü ve türeviyle mücadele eden kahraman güvenlik güçlerimizin göstermiş olduğu üstün cesaret…

İşte… Hepsi o çadırın, o ocakta tüten dumanın ruhundan beslenmiştir.

Her bir Yörük çadırında, her bir tüten ocakta Türk milletinin geleceği yanıyor.

Onlar için yılmak yok, geri adım yok, teslimiyet yok! Dünyanın bütün orduları, bütün güçleri önümüze dikilse de, bu milletin sırtı yere gelmez, bayrağı asla düşmez.

İşte bu atamız Ertuğrul Gazi’nin bize mirasıdır; özgür ve bağımsız yaşama iradesinin sarsılmaz gerçeğidir. O dumanı söndürebilecek hiçbir güç yoktur; çünkü o, milletimizin kalbinde, yüreğinde ve ruhunda sonsuza dek yanacaktır.

Kimse unutmasın ki, Alperenler olarak İlay-ı Kelimetullah için bundan sonra daha fazla kararlılık ve arzuyla bu sorumluluğun bilincinde olup gereğini yapacağız!

Bu nedenle sorumluluklarımız fazla, yapacağımız işler çoktur. Atalarımızdan aldığımız tarihi mirası gelecek kuşaklara yıpranmadan devretmek mecburiyetindeyiz. Türk milletinin çağlara yeniden damga vurması için bu zorunlu ve büyük bir gerekliliktir. Ertuğrul Gazi’nin taşıdığı Alperenlik ruhu yaşadığı ve yaşatıldığı sürece Allah’ın izniyle Türk milleti de var olacak ve sonsuzluğa giden yolda hiçbir güç tarafından alıkonulamayacaktır.

Ertuğrul Gazileri, Osman Beyleri, Şeyh Edebalileri, Hayme Anaları yetiştiren büyük Türk milleti ile övünüyorum. Bu tarihi sadakatin ve millet sevgisinin ilelebet gönlünüzde yaşamasını diliyorum."