Eskişehir Bilecik Tabip Odası Başkanı Nazan Aksaray şu ifadeleri kullandı;
"Kapalı alanlara, özellikle de okullar açıldığı için giriliyor. Çocuklarda bir solunum enfeksiyonu hızında artış olması bekleniyor. Bu artış bir şekilde erişkin yaş grubuna da yansıyor, özellikle çocuklardaki hız artışı doğal olarak yansıyor.
Şimdi hep söylüyoruz aslında, bütün hastalık önlemleri yerinde alınmış olsa, hastalıklardaki, özellikle solunum enfeksiyonlarındaki bu hızlı artışı beklemeyiz. Yani bu, çok olağan bir şeymiş gibi yansıtılıyor, aslında değil. Alınacak tedbirler yerinde uygulanmış olsa bu kadar çok vakayı görmeyiz. Ama Eskişehir'de ve ülkemiz genelinde bir solunum enfeksiyonu hız artışı doğru. Acil servise başvurular, birinci basamak hekimlerine başvurular ve hastanelere yatarak tedavi gören hasta başvuruları, yoğun bakım ihtiyacı gerçekten arttı.
Şimdi bunun içerisinde ne kadarı COVID? COVID-19 bitmedi. Bir kere bunu bilmek lazım. Aslında bir kış hastalığı olma özelliği de yok. Yaz kış, ülkemizde ve dünyada salgından bu yana devam ediyor. Sadece kışın daha kapalı ortamlarda olunduğu için hızının arttığı görülüyor.
Hastalığın gerçekten ciddiyeti ya da ileri hastalığa taşınma özelliği, ilk başlardaki o vahşi dediğimiz varyanttaki gibi değil. Bulaşıcılığı ve yaygınlaştırıcılığı daha yüksek bir suş dolaşıyor şu anda dünyada da. Stratus suşu bu. Suşların adı çok önemli değil, varyantların adı çok önemli değil. Gerçekten daha fazla bulaşıcı olan bir suş dolaşıyor.
Şimdi "bu daha az öldürücü" cümlesine aldanıp da korunma tedbirlerini hafife almamalıyız, bu virüsü de hafife almamalıyız. Çünkü bu hastalık yayılıyor. Özellikle hastalığa duyarlı grupta -yani bunlar kimler?- hepimizin tahmin edebileceği ileri yaş grubu, zemininde akciğer hastalığı olanlar, kalp hastalığı olanlar, bağışıklık sisteminin bir şekilde bozulduğu, kronik hastaların (şeker hastalığı, böbrek hastalığı ya da kanser tedavisi gören hasta grubu gibi) bu gruplarda hastalığın ileri aşamaya taşınma ihtimali halen devam ediyor. Yoğun bakım ihtiyaçları ve maalesef kaybedilen vakalar da söz konusu. Dolayısıyla "işte bir basit nezle gibi seyrediyor, onun için çok da endişelenmeye gerek yoktur" yaklaşımı doğru bir yaklaşım değil.
Şimdi buradan yola çıkarak bir iki noktanın üzerinde konuşulabilir. Onlardan birisi şu: Şimdi Türkiye'de biliyorsunuz bir süredir hekimler için COVID tanısı koymak şöyle zor: Çok zorlayıcı, çok meşakkatli bir yolu hekimler aşmak zorunda tanı koymak için. Hasta karşısına geldiğinde, örneğin Eskişehir için söylüyorum, örnek alınıyor, Halk Sağlığı Laboratuvarı’na gönderiliyor, bir PCR örneği, günler sonra sonuç çıkıyor gibi. Dolayısıyla artık neredeyse meslektaşlarımız bunu isteyemez noktadalar. Hatta neredeyse istemiyorlar, isteyemiyorlar çünkü çok zor. Bunun hâlbuki dünyada çok basit yolları var. Biliyorsunuz hızlı test denilen, oldukça güvenilir yolları var. Ya da bu kadar zor olmamalı PCR tetkiki. Ama hızlı testleri bir kere gerçekten Sağlık Bakanlığı'nın günlük pratiğe kesinlikle koyması gerekir.
Bu neyi sağlar? Örneğin bir hastada bu tanıyı aldığımızda, eğer erken dönemde yakaladıysak hastayı, verilecek çok güzel, dünyada ilaçlar var. O ilaçlar da maalesef ülkemizde yok. Biz bu ilaçların da ülkemizde bulunmasını istiyoruz. Öyle olunca, daha çok erken başlangıç aşamasında, ilk 5 gün içerisinde verilen bu ilaçlar hastaları aslında ileri aşamaya gitmekten koruyorlar. Dolayısıyla Bakanlıktan istediğimiz ikinci önemli talep de bu. Üçüncüsü ne? COVID aşılarını istiyoruz. Yani dünyada salgından bu yana biliyorsunuz, COVID aşısının varyant yapısının değişmesiyle de ilişkili olarak geliştirilen, her yıl yeni varyantları da içeren, onlara da etkinliği içeren aşılar söz konusu. Dünyada yine biraz evvel saydığım hastalığa duyarlı kesim için uygulanıyor. Biz bu aşıların da ülkemizde olmasını ve bu duyarlı kesimin mutlaka aşılanmasını istiyoruz. Bu üç nokta COVID açısından ülkemizde önemli bir eksikliktir.
Onun dışında, böyle bir durum ortaya çıktığında belki neler yapılabilir? Bir de tabii kamu otoritesinden istediğimiz en önemli şeylerden birisi, her fırsatta, bir enfeksiyon hastalıklarıyla mücadele sözü gündeme geldiğinde mutlaka insanların çok iyi beslenmesi, iyi uyuması, stres kontrolünün üst düzeyde olması gerekir. Biz iyi barınma koşullarını, iyi beslenme koşullarını çok önemsiyoruz. Çünkü ne yaparsak yapalım, bunlar sağlanmazsa bizim hastalıklardan kaçınmamız mümkün olmaz. Kamu otoritesinin sağlaması gereken en önemli görevlerinden biri de budur.
Birey olarak ne yapabiliriz? Bir kere, eğer biraz evvel yine saymış olduğum duyarlı bünyeye sahip bir kişiden bahsediyorsak, örneğin bir kanser tedavisi alan kişiyi kastedelim, örnek verelim, mutlaka alacağımız tedbirler var. Bir kere, bu solunum enfeksiyonlarının yaygın olduğu dönemlerde kapalı mekanlardan olabildiğince kaçınmak gerekir. Onun dışında, kapalı mekanlara mecburen girilecekse maske kullanmak gerekir. Ellerimizi çok iyi yıkamak çok önemli, bütün bulaşıcı hastalıklardan korunmak açısından olduğu gibi bu açıdan da. Bu kısım böyle.
Hasta isek ne yapmalıyız? Bize gerçekten bazı şeyler çok önemsenmeyebiliyor. Örneğin, hafif bir kırgınlığı var kişinin, biraz boğaz ağrısı var. Onu bir hastalık gibi görmeyebiliyor. Hâlbuki böyle bir şey varsa, eğer zorunlu değilsek biz de kapalı ortama girmemeliyiz, başkalarına hastalığı yaymamak için. İkincisi, mutlaka maske kullanmalıyız, zorunluysak böyle bir durumda. Bu basit şey için söylüyorum. Mutlaka istirahat etmeliyiz. Ama daha ileri aşamaysa o zaman hekime başvurup hekimin önerdiği bütün tedbirleri almalıyız.
Bir önemli şeyi de çalışanlar için söylemek istiyorum. İş yerlerinde yöneticiler bu hastalıkları bazen çok önemsemiyorlar. "İşte hastanın ateşi var, öksürüğü var" diyor, "çalışabilirsin." Hayır, hiç böyle yapmamak lazım. Mutlaka bu kişilerin hekimin uygun gördüğü ölçüde istirahat etmelerini sağlamak gerekir. Çünkü bazen basit bir solunum enfeksiyonu çok ileri safhalara taşınabilir, özellikle ağır çalışan kişiler için ve tabii iş yerlerinde de salgını önlemek açısından önemlidir bu.
Ve mutlaka sigara tüketimi konusunda, bu önemli bir fırsat, toplumu bir kere daha uyarmak istiyoruz. Sigaranın gerçekten solunum enfeksiyonlarına olumsuz etkisi var. Pek çok hastalığa olumsuz etkisi var ama solunum enfeksiyonları sırasında hastalığın uzamasına ve daha ileri evrelere geçmesine neden oluyor. Onun için sigarayı zaten toplumun uzaklaşması gereken bir önemli sorun olarak görüyoruz, onu da söylemiş olayım.
mutlaka grip aşısını hatırlatmak isteriz. Şu anda COVID vakaları daha çok diğer solunum enfeksiyonu etkenlerinin ön planda olduğunu görüyoruz ama grip de gelecek. Grip de tıpkı COVID gibi önemli bir rahatsızlık. Duyarlı kesimdeki hastalarımız gribi herhangi bir kişi gibi geçirmeyebilir, yine ölümle bile sonuçlanabilecek ciddi bir tabloya erişebilir hastalık.
Dolayısıyla grip aşısı olanağı var. Sağlık Bakanlığı bu aşıyı duyarlı gruba ücretsiz olarak sağlıyor.
Peki, onlar kim?
65 yaşın üzerindeki bireyler.
Bakım evlerinde kalanlar.
Kronik akciğer hastalığı olanlar.
Kalp hastalığı olanlar.
Yine bağışıklık sisteminin bozulduğunu bildiğimiz şeker hastalığı, böbrek hastalığı ya da kanser tedavisi alan hastalar gibi kronik hastalar.
Gebeliğin ilk üçüncü ayından sonraki dönemindeki gebelik dönemleri.
Bir de 6 ay ile 18 yaş arasında devamlı aspirin kullanmak zorunda olan çocuklarımız.
Bu grupların mutlaka grip aşısı olmalarını önemsiyoruz ve istiyoruz."