ESKİŞEHİR HABER

Ali Babacan Eskişehir'de konuştu; "Üzülerek söylüyorum Türkiye’deki sorunlar artarak devam edecek"

Ali Babacan, Eskişehir’de düzenlenen Kent Buluşması’nda konuştu. Babacan, ülkenin temel sorununun kötü yönetim olduğunu söyledi.

Abone Ol

Eskişehir’de Alaaddin Park’ta Odunpazarı Kent Konseyi tarafından organize edilen ‘Kent Buluşması’ programında konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan şu ifadeleri kullandı;

DEVA Partisi’nin çok değerli genel merkez kurulu üyeleri, çok değerli muhtarlarımız, Eskişehir’in Odunpazarı ilçesinin farklı sivil toplum kuruluşlarını, derneklerini temsil eden çok değerli dostlarımız; hepinize hoş geldiniz diyorum. Bu buluşmayı sağladıkları için, bizleri sizlerle bir araya getirdikleri için, değerli başkanım nezdinde Odunpazarı Kent Konseyi’ne özellikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Bugün burada genel bir değerlendirme yapacağız. Elbette Eskişehir’in sorunları çok, Odunpazarı’nın gündeminde birçok konu var. Ancak ülkemizin ve bölgemizin içinden geçtiği özel koşullar nedeniyle çerçeveyi biraz daha geniş tutmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.

Zor dönemlerden geçiyoruz. Yani sadece Türkiye kendi içinde bir kriz yaşamıyor. Hukuk ve adalet krizimiz var, eğitimde kriz var, sağlıkta kriz var, ekonomide ise büyük bir kriz söz konusu. Bununla birlikte, içinde bulunduğumuz coğrafya da zor günlerden geçiyor. Son iki yıldır biliyorsunuz, İsrail’in Gazze’ye başlattığı saldırılar, oradaki Filistinli kardeşlerimizi son derece zor şartlarda yaşamaya mahkûm etti. Artık "soykırım" diye adlandırdığımız bir izolasyonla, her gün ölümle karşı karşıyalar.

Yetmedi; Esad rejimi devrildikten sonra İsrail, Suriye’ye çok sayıda saldırı düzenledi. Defalarca bombaladılar Suriye’nin önemli noktalarını. Amaçları ne? Suriye’yi bölmek, parçalamak ve istikrarlı bir Suriye’nin oluşmasını engellemek. Çünkü diyorlar ki: “Suriye güçlü ve istikrarlı olursa, bu İsrail’in şımarıklıklarına izin vermez.” Dolayısıyla bölünmüş ve zayıf bir Suriye istiyorlar.

Üç gün önce de başladılar, İran’a büyük bir saldırı yaptılar. Gelinen noktayı artık savaş olarak adlandırabiliriz. Öncekiler karşılıklı askeri operasyonlar olabilir ama bugün geldiğimiz noktada neredeyse her gün, her saat iki ülke birbirini bombalıyorsa, bu artık bir savaştır. Ve bu savaşın bölgesel olma ihtimali de var. Allah korusun, ateşin yayılma riski çok yüksek. Şu anda bölgemiz bir güvenlik sorununun tam ortasında.

Umut ediyoruz ki bu süreç uzun sürmez. Umuyoruz ki bölgeye yayılmaz. Temennimiz, bu sorunun masada çözülmesi yönünde. Ancak Türkiye’nin dikkatli olması gerekiyor. Her senaryoya karşı hazırlıklı olması şart.

Gelin biraz da kendi ülkemize bakalım. Türkiye gerçekten çok büyük ve güzel bir ülke. Büyük zenginliklere sahibiz. Ama belki de en büyük zenginliğimiz insan kaynağımızdır. Avrupa’nın en büyük ve en genç nüfusuna sahibiz. Hangi alana bakarsanız bakın, yetişmiş insan gücümüz var. Ve aslında Türkiye iyi, düzgün ve doğru kararlarla yönetildiğinde kendi sorunlarını kolayca aşabilecek bir ülkedir. Bu potansiyel bizde var.

Avrupa’nın en geniş topraklarına, en büyük tarım alanlarına sahibiz. Ama bu büyük ülke, canlı hayvan ve et ithal etmek zorunda kalıyor. Geçen ay hükümet, 1 milyon ton mısır ithalatı kararı aldı. Çünkü Türkiye'nin yeterli üretimi yok.

Sanayi odasından geldik, sanayicilerimiz yatırım yaptıklarına pişman. “Keşke yatırım yapmasaydık, sermayemizi faize yatırıp otursaydık daha iyiydi” diyorlar. Ülkemiz şu anda böyle bir dönemden geçiyor.

Pek çok sebep var bu yaşananların. Ama bana göre en büyük sorun ne diye sorarsanız, ekonomi demem. Sokaktaki vatandaşımıza sorun, yüz kişiden en az ellisi “geçim”, “enflasyon”, “pahalılık” diyecek. Ancak bu sorunların temelinde yatan esas mesele hukuk ve adalet krizidir. Çünkü hukuk ve adalet demek; bir ülke için ekmek ve su demektir. Hukuk ve adalet yoksa, ekmek ve su da zor bulunur.

Adalet sadece yargının adil ve hızlı çalışması değil, aynı zamanda sosyal adalettir. Eğitimde, istihdamda, ticarette fırsat eşitliğidir. Bugün ise Türkiye’de alın terinin ve helal kazancın hiçbir değeri kalmamıştır. Torpil, kayırma, adamını bulma, yarışmasız ihaleler artık kolay para kazanmanın yolu haline geldi.

Bunun sonucunda da gençlerimiz mutsuz ve en önemlisi umutsuz. Çünkü bu ülkenin yarınlarına dair umutları kalmadı. 18, 20, 25 yaşındaki bir genç Türkiye’de hiçbir şeyin iyiye gittiğini görmeden büyüdü. Adaletsizliğin büyüdüğünü, sorunların katlandığını gördü. “Ben başka bir ülkede yaşamak istiyorum” diyor. Ama her isteyen gidebiliyor mu? Hayır. Vize başvurusu yapıyor ama bir yıl sonrasına randevu alabiliyor.

Bu güzel ülke, “gidemeyenlerin ülkesi” haline geldi. Gitmek isteyip de gidemeyenlerin ülkesi. Bu tablo yazık değil mi?

Bu kötü gidişin tek sebebi var: Kötü yönetim. Başka bir sebebi yok. Devlet yönetimi çok ciddi bir iştir. Doğru kararları zamanında aldığınızda sorunlar çözülür. Ülke gelişir, başarı örneği haline gelir. Bunun için üç temel ilkeye ihtiyaç vardır: Adalet, ehliyet-liyakat ve istişare.

Adaletin önemini anlattım. Ehliyet ve liyakat da bir o kadar önemli. Devleti yöneten kişinin hem dürüst hem de işin ehli olması gerekir. Dürüst ama işi bilmiyor, olmaz. Ya da işi biliyor ama dürüst değil, bu da tehlikeli. Her iki özelliği de taşıyan yöneticilere ihtiyaç var.

Üçüncü ilke ise istişaredir. Her kararı danışarak almak gerekir. Kent konseyi tam da bu amaca hizmet eden bir sistemdir. Bu sistemi iyi işleten belediyelerimiz olduğu gibi, hiç önemsemeyenler de var. Odunpazarı Kent Konseyi’ni bu anlamda tebrik ediyorum.

Merkezi hükümette ise böyle bir mekanizma yok. Alınan kararlar çoğu zaman halkın değil, etraflarındaki çıkar çevrelerinin yararına oluyor. Et fiyatı yükselince dışarıdan ucuz et getiriyorlar. Sorunun kökenine inmiyorlar. Çözüm bellidir: Kendi çiftçimize destek vereceğiz.

Çiftçi sesini duyuramıyor. Çünkü ithalat politikası, o çıkar çevrelerinin işine geliyor. Oysa yem ve gübrenin maliyetinin yarısı devlet tarafından karşılanmalı. Elektrik ve mazot uygun şartlarda sağlanmalı. Borçlar yapılandırılmalı, sulama yatırımları tamamlanmalı.

Türkiye’de sulama yatırımları beş yılda tamamlanabilir. Birim üretim artar, maliyet düşer, gıda enflasyonu düşer. O zaman faiz artırmaya da gerek kalmaz. Bakın, bu yılın bütçesinde faize ayrılan pay 1 trilyon 950 milyar. Çiftçiye verilen destek 135 milyar. Bu tabloyla enflasyon nasıl düşsün?

Enflasyonu düşürmenin yolu tasarruftur. Kamu ihale yasası Avrupa Birliği standartlarına getirilmeli. Ben AB Başmüzakerecisiydim. 28 ülke aynı yasayı uyguluyor. Türkiye’de de uygulanırsa harcamalar düşer, enflasyon düşer.

Üzülerek söylüyorum, Türkiye’deki sorunlar artarak devam edecek. Çünkü yöneten anlayış değişmedikçe sorunlar çözülmeyecek. Bu ülkenin temel sorunu kötü yönetimdir. Ama inşallah düzgün bir yönetim işbaşına geldiğinde bu sorunlar çözülecek. Ve biz bunu başaracağız.”