Eskişehir Demokratik Kadın Platformu Sibel Koca Gündüz şu ifadeleri kullandı;
"Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele günü. Her 25 Kasım, Mirabel Kardeşlerin faşist Trujillo diktatörlüğü tarafından katledilmesinin ardından dünyanın dört bir yanından kadınların; Mirabel Kardeşlerin faşizm karşısında mücadele iradesinin sokağa taşındığı bir gün. Bugün, “Kelebeklerin mirası”nı ve kadına yönelik şiddete karşı örgütlü mücadelemizin 60 yılı aşan belleğini de alanlara taşıyor. Orta ve Güney Amerika’dan Ortadoğu’ya, Afrika’dan Avrupa’ya uzanan bu direniş, sınır tanımayan bir kadın dayanışmasının ortak sesi haline geliyor.
İktidar, kadına yönelik şiddeti ve artan kadın cinayetlerini durduracak politikaları üretmek yerine 2025 yılını “Aile Yılı” ilan ederek kadınları aileye kul, sermayeye köle yapmak istiyor. “Aile Yılı” adı altında kadınların bedeni, emeği ve yaşamı üzerinde yeniden tahakküm kurulurken, iktidar şiddetin kaynağı olan erkek egemen politikaları derinleştiriyor. Kadınları yoksulluğa, aileye ve sömürü ilişkilerine mahkum ediyor. Kadınların sahip olduğu her hak; medeni kanun ,nafaka hakkı, miras hakkı, başta diyanet ve devletin gerici tüm kurumları aracılığıyla hedefe konulmak isteniyor.
Sadece basına yansıyan haberlerden 2025’in ilk 10 ayında 317 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü, bunların 241’inin kadın cinayeti, 76’sının ise şüpheli ölüm olarak kaydedildiği biliyoruz.
Kadınlar her gün erkekler tarafından şiddete maruz kalıyor, katlediliyor, kaybediliyor. Faillerin dosyaları “yetersiz delil” gerekçeleriyle, alelacele yapılan ve etkin yürütülmeyen soruşturmalarla kapatılıyor. Rojin Kabaiş cinayeti kapsamında ortaya çıkan her yeni bilgi ise, bu ülkede kadın cinayetlerinin nasıl sistematik biçimde örtbas edildiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Şule Çet'in Failinin serbest bırakılmasıyla, bu ülkede kadın cinayetlerinin hesabını yine ancak kadınların örgütlü mücadelesinin sorabileceğinin açık bir kanıtıdır..
Cinsiyetçi yargı; etkin soruşturma yürütmeyerek, sistematik erkek şiddetini yok sayarak ya da üstünü örterek, öldürülen kadınların hayatlarını didik didik ederken erkekleri konuşmayarak fail erkekleri koruyor, cezasızlıkla ödüllendiriyor. Birçok kadın için şiddet, faillerin saldırısıyla bitmiyor; hukuk sistemi tarafından yeniden ve yeniden üretiliyor.
Kadınların haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırıların sürmesi, bu ülkede kadınlara karşı yürütülen bir savaşın varlığını açıkça göstermektedir. Yeni yargı paketleri ile nafaka, koruma kararları ve şiddet davalarında kadınlar savunmasız bırakılıyor. “Aile değerleri” bahanesiyle LGBTİ+’lar hedef alınıyor. İktidar, 'muhafazakar ve biat eden aile' kavramına denk düşmeyen her azınlığın tepesine yargı yoluyla çöküyor.
Kadına yönelik şiddet sadece fiziksel değil; emekte, sömürüde, güvencesizlikte, ücret eşitsizliğinde ve sendikal hak gasplarında da kendini gösteriyor. Kadınlar, tarımda ya da fabrikalarda sigortasız, düşük ücretlerle çalışırken, bir yandan da ev içi emeğin yükü altında eziliyor... Kadınlar fabrikalarda ucuz iş gücü deposu olarak görülüyorken, artan yoksulluk yine ilk kadınların yaşamını etkiliyor. Kadınlar küçük atölyelerde, merdiven altı işletmelerde, güvencesiz ve tehlikeli işlerde çalışmak zorunda kalıyor.
Dilovası’nda 3 kadın, 3 kız çocuğunun yaşamını kaybettiği iş cinayeti bir kere daha gösterdi ki bu ülkede sermayenin büyümesi için tanınan tüm imtiyazlar kadınları ve çocukları yaşamdan koparan katliamlara dönüşüyor. Kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı sömürü, kadınların hem bedenine hem emeğine yönelen çok katmanlı bir şiddet biçimi olarak her gün yeniden üretiliyor. Kadınlar, sadece hayatta kalmak için değil; onurlu bir yaşam ve insanca çalışma koşulları için de direniyor.
Her yıl milyarlar “güvenlik” adıyla savaşa harcanırken, yüzlerce kadın önleyici ve koruyucu mekanizmalar gerektiği gibi işletilmediğinden erkekler tarafından öldürülüyor.
2026 bütçesinde de kadınların payına daha fazla şiddet, daha fazla yoksulluk, daha fazla eşitsizlik düşüyor. 2026 bütçesinde “Kadının Güçlendirilmesi” için ayrılan pay sadece 7 milyar 997 milyon lira. “Ailenin korunması” için ayrılan miktar ise bunun neredeyse üç katı: 21 milyar 804 milyon lira.
Bu rakamlar, yaşamlarımızın “kutsal ailenin güçlendirilmesi” ile nasıl çembere alındığını gösteriyor. İktidarın bütçesinden kadına ayrılan pay; daha fazla şiddet ve yoksulluk oluyor. Sığınma evine, kreşe, sosyal yardımlara, bakımevlerine pay ayırmayan bir bütçe, kadınların aileye ve devlete daha fazla bağımlılığı anlamına geliyor.
Kadın istihdamının yüzde 30’u aşamadığı, kadın cinayetlerinin göz göre göre işlendiği bir ülkede, kadınları yoksulluğa, güvencesizliğe hapseden bu bütçeyi kabul etmiyoruz. Bütçeden hakkımız olanı istiyoruz.
Devletlerin savaş politikalarının gölgesinde ilk hedef her zaman kadınlar ve özellikle göçmen kadınlar oluyor. Bugün Gazze’de, Sudan Faşir’de, Suriye’de , Lübnan’da , Ekvator’da, Venezuela ’da kaç kadının öldüğünü bilmiyoruz.
Savaşlar nedeniyle zorla yerinden edilen ve göç yollarına düşen kadınlar gittikleri her yerde, güvencesiz yaşam koşulları, ayrımcılık ve toplumsal baskılar arasında; fiziksel, ekonomik ve psikolojik şiddetin farklı biçimleriyle yüz yüze kalıyorlar.
Kadına karşı şiddet ve katliamların artması, kadın yoksulluğunun, işsizliğinin, sömürünün derinleşmesinin savaş siyasetinden bağımsız olmadığını biliyoruz; Militarizme, nefrete ve emperyalist saldırganlığa karşı barış talebimizi ısrarla savunuyoruz.
Bu düzen yalnızca kadınları değil, çocuklarımızı da tehdit ediyor. Çocuklar küçük yaşta mesleki eğitim adı altında okullardan koparılıp merdiven altı atölyelerde, denetimsiz iş güvenliğinin olmadığı üretim alanlarında çalıştırılıyor, çocuklarımız okulda olması gereken dönemlerinde iş cinayetlerinde hayatlarını kaybediyor. Çocukların suç oranının arttığı, çeteleşmenin, uyuşturucunun her okul önünde serbestleştiği bu düzenden çocuklarımıza parlak bir gelecek üretmesini beklemiyoruz.
Biz buradayız, hak ettiğimiz yaşamı, haklarımızı, geleceğimizi savunmaya devam ediyoruz. Eşit, özgür, şiddetsiz, kadınların ve çocukların güvenle yaşayabildiği bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz. Kadınlara ve çocuklara biçtiniz kaderin kefenimiz olmasına izin vermiyoruz. Tüm kadınları, mücadele etmeye, dayanışmaya ve yaşamlarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Yaşamak istiyoruz. Özgür yaşamak istiyoruz. Eşit yaşamak istiyoruz. Ve biliyoruz, birlikte güçlüyüz."