ESKİŞEHİR HABER

Eskişehir Kadın Dayanışma Komiteleri: "Bu olayda rektör suçlu değil midir sorumlu değil midir?"

Eskişehir Kadın Dayanışma Komiteleri, 25 Kasım kapsamında yürüyüş yaptı. Açıklamada birçok olay ve iddia dile getirildi.

Abone Ol

Eskişehir Kadın Dayanışma Komiteleri, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Anadolu Üniversitesi’nden Ulus Anıtı’na yürüyüş gerçekleştirdi.

Yürüyüşün ardından komite adına konuşan Deniz Şanlı şu ifadeleri kullandı;

"Bugün 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslarası Mücadele Günü, direnişin günü, hesap sorma günü. Bundan 65 yıl önce Mirabal Kardeşler diktatöre boyun eğmediler, ülkelerini teslim etmemek için örgütlendiler ve işte tam da bu sebeple katledildiler. Çünkü diktatörlerin, para babalarının, gücünü sermayeden alanların direnen kadınlara, örgütlenen kadınlara tahammülü olmaz. Yüzyıllardır olmadı, 65 yıl önce de olmadı, bugün de yok.

Evet boyun eğmedik eğmeyiz. Bilsinler tarihte tek tekrar eden iktidarın direnenlere tahammülsüzlüğü, boyun eğmeyenlere uyguladığı şiddet değil kardeşler. 65 yıl önce Kelebekler nasıl yıktıysa korku duvarını, bugün ülkemizde de, dünyanın dört bir yanında da kadınlar korku duvarlarını yıkıyor. 65 yıl önce katledilen kardeşlerine nasıl sahip çıkıp ölümlerine kaza süsü verilmesini engellediyse boyun eğmeyenler, bugün de kadınlar kol kola birbirlerinden güç alıyor, hiçbir ölümün üstünün örtülmesine izin vermiyor, hiçbir katile ve hiçbir suç ortağına huzur vermiyor, hesap soruyor. Bu da o tahammülsüzlere, o asalaklara dert olsun kardeşler.

Biz biliyoruz, diktatörlerin cürümü bellidir. Çok iyi biliyoruz ve eminiz 65 yıl önce Turuhiyo'nun uykusu kaçıyordu. Korkuyordu kendine biçilecek sondan. O yüzden diyordu Mirabel kardeşlere bu ülkedeki iki büyük sorundan biri diye. Bugün de güzel ülkemize çöreklenen asalaklar iyi biliyor kendilerine biçilecek sonu. Hem de çok iyi biliyorlar. İşte o yüzden sokaklarda, kampüslerde, meydanlarda yükselen sesimize tahammülleri yok. İşte o yüzden polislerini, özel güvenliklerini, iktidarlarını koruyan faşist çetelerini dikiyorlar karşımıza. Biz de buradan bir kez daha hatırlatıyoruz, korkunun ecele faydası yok, sizin sonunuz gelecek. İşte sonunuzu getirecek olanlar burada. İşte o korkuyu size salanlar, uykularınızı kaçıranlar burada. Bir kez daha selam olsun direnen kadınlara.

Sadece suçlulardan değil suç ortaklarından da hesap soracağız dedik. Peki kim bu suç ortakları kardeşler hatırlayalım. Boğaziçi Üniversitesinde bir işletmede çalışıyordu Hilal Özdemir. Çocuk yaşında, sigortasız çalıştırıyorlardı onu günlük işlerde. Kampüsün içinde eski sevgilisi öldürdü onu. Ne dedi buna iktidar: sevgili cinayeti. Bu cinayete sevgili cinayeti demek yetiyor mu dostlar? Üniversite kampüsüne öğrenciler giremiyorken silah nasıl girdi? Hilalin öldürülmeden önce şahısla tartıştığını söylerken şahitler, bu okulun güvenliği neredeydi arkadaşlar? Okula gelen tarikatçıları, dinci gericileri kovan öğrencilerin karşısına saniyede dikilen o güvenlikler o gün ne yapıyorlardı? Bu olayda rektör suçlu değil midir sorumlu değil midir?

Boğaziçinde yaşanan cinayet yetmedi üstünden 2 ay geçmemişken Kayseri'de Erciyes Üniversitesi öğrencisi Meliha Keskin kampüs içerisinde pompalı tüfekle öldürüldü. Evet 2 ay önce üniversite kampüsüne silah sokulmasının hesabı verilmediği için 2 ay sonra pompalı tüfekle bir kadın daha katledildi. Kim öldürdü Meliha'yı? Tam 5 yıl önce boşandığı erkek. İşte bu iktidarın bize reva gördüğü hayat bu kardeşler. Boşanmanızın üzerinden 5 yıl geçse bile bir hayat kurmanıza izin vermiyorlar. Meliha öldürüldükten sonra üniversite yönetimi arsızca açıklama yaptı, okulumuzda güvenlik zafiyeti yok derslerimize devam edeceğiz dedi. Soruyoruz sana ey rektör pompalı tüfek de güvenlik zafiyeti olmuyorsa nedir zafiyet? Kampüslere daha ne tür bir silah sokması gerekiyor bu canavarların? Kampüslerimizdeki en büyük zafiyet sizlersiniz rektör efendiler. Sizin umursamazlığınız iki gencecik kadını yaşamdan kopardı bırakın istifayı yüzünüz kızarmadı yüzünüz. Sizden daha büyük zafiyet mi olur?

İşte bir tarafta kampüslerde kadınlar ölürken kılını kıpırdatmayan rektörler varken diğer tarafta da otopsiye giren rektörler var bu ülkenin üniversitelerinde. Van Yüzüncüyıl Üniversitesi öğrencisi Rojin Kabaiş kayboldu. Rojin'in yurda gelmediğini ailesine geç haber verdiler. Rojin'in cansız bedeni bulunduğunda ise intihar dediler üstünü örtmeye çalıştılar. Rektör Rojin'in ailesine neden geç haber verildiğinin hesabını soracağına, kamera kayıtları nerede diye arayacağına, kısacası görevini yapmak yerine gitti Rojin'in otopsisine girdi. Soruyoruz kardeşler otopsiye giren rektör mü olur? Bitmedi bitmiyor kardeşler. Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku tam 5 yıldır kayıp. Neden kayıp biliyor musunuz? İşte bu şüpheli ölümlerin üstünü intihar diye kapatmaya çalışanlar yüzünden kayıp. Nagihan Uyğur'un cansız bedenini 1 yıl sonra tesadüfen bulanlar yüzünden kayıp, Şule Çet'i öldürüp 'alayına inat' diye su kenarı poz verilmesine sebep olan düzen yasaları yüzünden kayıp. Görevini yapmak yerine katilleri koruyan rektörler yüzünden kayıp. İşte Gülistan sizin şiddet iktidarınız yüzünden kayıp.

Cinayetler, şüpheli ölümler, kayıplar. Bununla bitiyor mu yaşadıklarımız? Bitmiyor. Henüz birkaç gün önce ODTÜ'de bir arkadaşımız taciz edildi. Kampüsün ortasında kütüphane önünde, saatlerdir orada elinde bıçakla duran biri tarafından. Soruyoruz o kütüphanenin güvenliği ne yapıyordu? Elinde bıçakla biri kampüste volta atıyorken o okulun güvenliği ne yapıyordu? ÖGB'nin gücü tacizcilere müdahale etmeye yetmiyor da kadın öğrencileri yaralamaya mı yetiyor? İşte bunlar cesareti nereden alıyorlar biliyor musunuz kardeşler? Bunca kadın ölürken yüzü kızarmadan koltuklarında oturanlardan alıyorlar. Bakanından rektörüne iktidar savunucularından alıyorlar. Kampüslerimiz neden bu halde? Bu ülkede her gün kadınlar ölüyorken televizyona çıkıp 'zina yapan öldürüleceğini bilmeli' diyerek ferman verenler yüzünden. Televizyonda çıkıp bangır bangır bunu söyleyen Mustafa Karataş'ı okulda öğretim görevlisi diye tutanlar yüzünden, tarikatçılara paneller verdilerenler yüzünden bu halde. Kampüslerimiz neden bu halde söyleyelim kardeşler. Gebzede 3'ü daha çocuk 6 kadını diri diri yakanların cebini doldurmasına göz yuman, MESEM'lerde her gün çocukları katleden para babalarına göz yuman bu düzen, o aşağılıkları kampüs kampüs gezdirip kariyer günleri pazarladığı için bu halde. NATO'cuları okullarımıza sokmaya çalıştıkları için, tacizcileri koruyup okul içinde yaşananların üstünü örtmeye çalıştıkları için, kayyım rektörleri tepemize diktikleri için kısacası bu lanet olası düzende, bu sermaye iktidarında yaşadığımız için kampüslerimiz bu halde.

25 Kasım kadına yönelik şiddetle mücadele günü dedik. O yüzden toplandık. Şiddet nedir arkadaşlar? Şiddet, sıradaki ben miyim diye düşünmektir! Şiddet, evine rahat yürüyememektir! Şiddet, görevini yapmayanların korunmasıdır! Şiddet kampüslerin cinayet mahaline çevrilmesidir! Şiddet kampüste silahlar gezerken ÖGB'nin izlemesidir! Evleri cinayet mahalline çevirip aile yılı ilan eden, bunla da yetinmeyip aile ve nüfus onyılı diye kepazeliklerini devam ettiren aile bakanı, düzen yasalarıyla suçluların korunmasına olanak sağlayan, soruşturmalarda delilleri karartılmasına göz yuman adalet bakanı çeteci düzeni sürdürenler, şüpheli ölümlerin üstünü örten, ruhsatsız silahları görmezden gelen, üstüne çıkıp sahte verileriyle cinayetler düştü diye şov yapan içişleri bakanı, dinci gericileri boy boy kanallara çıkaran rtük, kampüslere silahları, katilleri, tacizcileri, tarikatçıları sokan rektörler, işte bunlar da şiddetin failleri, suç ortakları. Kadın cinayetleri sokakları, meydanları aştı kampüslerimize kadar girdi kardeşler. Her gün bir kadın yaşamdan koparılıyor. Öfkemiz büyük. Ama örgütsüz öfke ancak bizi tüketir. Bizi yalnızlaştırır, sessizleştirir ve sonunda hissizleştirir. Buraya bugün öfkesiyle gelen tüm kardeşlerimize sesleniyorum. Gelin öfkemizi büyütelim, gelin öfkemizi örgütleyelim. Yalnız olmayın. Kol kola girelim, omuz omuza verelim. Bu şiddet iktidarını onların tepesine yıkalım."