Adaletin Hukuku, Parlamenter Demokrasi İdeali Derneği (AHPADİ) Başkanı Mehmet Ektaş şu ifadeleri kullandı;
"Hepimizin hatırlayacağı gibi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınmasıyla başlayan süreç, ülkemizde gündem oluşturması gereken tüm konuları bastırmıştı. Ülkenin tek gündemi haline gelmişti. Açıkçası, halkı doğrudan ilgilendiren gündemi de gölgelemişti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde olduğunu iddia ettiği yolsuzluklarla ilgili soruşturmasını tamamladı. İddianamesini İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesine sundu.
Ekrem İmamoğlu, "çıkar amaçlı suç örgütü" iddianamesi olarak isimlendirilen iddianame üzerine, kamuoyuna da iddianamenin mahkemeye sunulduğunun bildirilmesi üzerine, bu sefer tartışmalar yeniden başladı. Tartışmalar, iddianamenin sayfa sayısı, iddianamelerdeki suça ilişkin açıklamalar, suça ilişkin dayanak belgeler ve iddianamenin sistematiği gibi konular üzerinden birkaç günden beri yine yoğun olarak tartışılmaya ve gündemin önüne geçmeye başladı.
İddianameyle ilgili değerlendirmeyi İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi yapacak. Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun (CMK) 170. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen şartları taşıyıp taşımadığı yönünde bir değerlendirme yapacak. İddianamenin kabul edilip edilmeyeceği konusunda bir karar verecek.
Yaklaşık 3 bin 800 sayfadan oluşan iddianamede, suçlamalara dayanak olarak 143 eylemden bahsediliyor. Bu 143 eylemin çözümlemesi ve suçla olan ilişkilendirilmesi yapılmaya çalışılıyor. Şüphelilerden eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da örgüt kurucusu ve örgüt yöneticisi suçlamasıyla suçlanıyor. Bunun yanında başka birçok suçlama da yine kendisi üzerine atılıyor.
Öncelikle, gördüğümüz kadarıyla, şunu belirtmek istiyorum. Hazırlanmış olan iddianame, şekli açıdan Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 170. maddesinin 3. fıkrasında sayılan tüm hususları neredeyse karşılıyor. Şekli açıdan iddianame bu şekildedir.
İddianamenin içeriği ve sistematiği üzerinden bir bakış açısı attığımızda da şunları görüyoruz:
İddianamenin yine CMK'nın 170/3. maddesi kapsamında, kişilerin cezalandırılması gereken suç vasıflarının açıkça belirtilmesi gerekiyor.
Suçlamalarla delillerin ilişkilendirilmesi gerekiyor.
Suçlamalara dayanak delillerin hepsinin iddianamede ek olarak ya da iddianamenin içerisinde belirtilmiş olması gerekiyor.
Hazırlanmış olan iddianamenin mimarisi, suçlamalara dayanak delilleri ek olarak değil, iddianame metninin içerisinde göstermek suretiyle hazırlanmış. Burada hem savunmayı hem de yargılamayı kolaylaştırıcı bir husus olması gözetilmiş.
İddianamede herhangi bir eyleme ilişkin tartışma yapılırken, bu eylemin suç teşkil edip etmediği ya da eyleme ilişkin somut delillerin ne olduğu ek olarak gösterildiğinde, eke gidip tekrar inceleyip tekrar metne dönüldüğünde düşünsel bağlantı kopabiliyor. İddianame bunu ortadan kaldırmak ve kolaylaştırmak amacıyla, tüm metinleri ve eklerde yer alması gereken hususları iddianamenin içerisine yerleştirmiş. Böylece iddianame belki sayfa sayısı olarak çok büyümüş ama kolaylaştırıcı, anlaşılmasını, incelenmesini ve tartışılmasını kolaylaştırıcı bir yapı oluşturmuş. Bu yapı üzerinden baktığımızda, iddianamenin mimari yapısının olumlu olduğunu söyleyebiliriz.
İddianamenin içeriği açısından baktığımızda da iddianamenin boş bir iddianame olmadığını, iddianamenin dolu olduğunu da söylemek mümkün. Sürecin ilk başladığı günden itibaren kamuoyuna yansıyan tanık, etkin pişmanlık yararlanıcıları, gizli tanık ifadeleri, MASAK raporları ve tapu kayıtları gibi birçok delil zaten tartışılmıştı. İddianame içerisinde suçlamaya ilişkin tüm vakalar bu delillerle de desteklenmiş. Dolayısıyla iddianamenin boş bir anlatımdan ibaret olduğunu söylemek bu açıdan da tarafımızca çok mümkün değil.
İddianame dolu bir iddianamedir ve ciddi alınması gereken bir iddianamedir. Dolayısıyla etkili bir savunma yapılmasını gerektiren bir iddianamedir.
Siyasetçilerin içerisinde yer aldığı, ceza yargısına intikal etmiş tüm davalar özünde siyasidir. Çünkü içerisinde siyasetçiler yer alıyordur.
Yargılamaya maruz kalan siyasetçiler, yargılamanın siyasi amaçlarla yapıldığını iddia ederler.
Rakipleri de yargılamayı işaret etmek suretiyle, yargılamaya maruz kalan siyasetçiyi itibarsızlaştırmaya çalışırlar.
Bu, sadece ülkemizde değil, dünyanın her yerinde ve her demokrasisinde rastlanan durumlardır. Ancak vatandaş olarak, yurttaş olarak bizim hakkımız, gerçekten iddianamelere ve soruşturmalara konu olan suçların işlenip işlenmediğini açıkça görmektir.
Bu çerçeve içerisinde siyasetçiler genellikle haklarında açılmış olan davalara karşı kopuş savunması yaparlar. Yani delillere ve suçlara yönelik savunma yapmak yerine, kendilerinin siyasi olarak mahkum edilmeye ve siyaseten devre dışı bırakılmaya çalışıldığını iddia ederler. Buna en iyi örnek, tarihte yer bulmuş Sokrates'in savunmasıdır.
Uyum savunması dediğimiz savunma şekli ise doğrudan doğruya iddianamede yer alan ithamlara ve delillere çürütmeye yönelik savunma şeklidir.
Bugüne kadar İmamoğlu'nun, soruşturmaların başladığı ve kamuoyuna yansıdığı ilk günden itibaren takındığı tavır tamamen kopuş savunması üzerindeydi. Ancak benim gözlemim, İmamoğlu'nun kopuş savunmasının, yargılamanın ilerleyen bölümlerinde beraat etmesine yeterli gelmeyeceği yönünde bir görüşüm oluşturdu.
İmamoğlu'nun mutlaka kopuş savunması yönünde yani kendisine yöneltilen suçlamaların siyasi olduğunu iddia etmesini söylemekle birlikte, iddianamede yer alan delillere karşı o delillerin çürütülmesi ve suç teşkil etmeyen eylemler olduğu ispatlanması için uyum savunması yapması gerektiğini düşünüyorum ve ifade ediyorum.
İddianameyle ilgili bu çerçevede söyleyebileceklerimiz bunlardır. İddianame kamuoyuna mal edilip, deliller daha ortaya çıkıp tartışılmaya başladığında, yine suçların vasıflarına ilişkin olarak da bir şeyler söylemek söz konusu olabilir. Ancak bu aşamada henüz o noktada değiliz."