Poşet çay gerçekten masum mu? Sıcak suyla çözünüp mikroplastik bırakabiliyor. Bitki çaylarında da görünmeyen riskler var. Güvenli seçenek ise hangisi?

Soğuk havalar bastırınca elimiz farkında olmadan sık sık çay bardağına gidiyor. Özellikle işin yorgunluğuyla eve döndüğümüzde ya da sabah telaşıyla koştururken o pratik poşet çaylar bir anda kurtarıcıya dönüşüyor. Suyu kaynat, bardağa at, birkaç dakika bekle… Ne kolay, değil mi? Ama işte tam o anda gözden kaçırdığımız küçük bir tehlike var.

Poşet çayların çoğu kâğıt gibi görünse de aslında plastik içeriyor. Bu plastik, sıcak suyla buluştuğunda mikroskobik parçalara ayrılıyor. Yani farkında olmadan çayla birlikte plastik içiyoruz. Bu mikroplastikler vücutta birikiyor, hormon dengesini etkileyebiliyor ve bazı araştırmalar sindirim sistemi üzerinde bile olumsuz etkiler gösteriyor.

Bir de çayın kalitesi meselesi var. Poşet çayların içindekiler çoğu zaman gerçek yaprak değil, çayın toz kısmı. Demlendiğinde çaymış gibi görünse de aroması zayıf, besin değeri düşük bir içecek çıkıyor karşımıza. Oysa gerçek çay iri yapraklı olur. Hem antioksidan açısından daha güçlüdür hem de sindirimi destekler.

Kış aylarında bitki çaylarına yönelmemiz de doğal. Ancak burada da dikkat etmek gerekiyor. Rengârenk kutularda satılan bazı poşet bitki çaylarının içinde katkı maddeleri, yapay aromalar ve hatta boya bulunabiliyor. “Aktardan alayım daha doğal olur” düşüncesi de ne yazık ki her zaman doğru değil. Açıkta ne kadar süre beklediğini bilmediğimiz için küf riski artıyor. Bu yüzden en güvenlisi, bitki çayını yalnızca yaprak formunda ve kapalı ambalajlı olarak almak.

Bazen küçük bir alışkanlık değişikliği bile sağlığımıza büyük katkı sağlar. Bir demliğe birkaç yaprak ıhlamur, biraz adaçayı, bir parça zencefil koyun… Hem kokusu eve huzur getirir hem de içtiğiniz şeyin gerçekten doğadan geldiğini bilirsiniz. Çünkü çay keyfi basit bir içecek değildir; sağlığımıza eşlik eden bir ritüeldir.