Bir bina inşa etmekle bir hayat kurmak aslında birbirine çok benziyor. İkisinde de sabır, emek ve güven gerekiyor. Yıllardır Eskişehir’de müteahhitlik yaparken bunu her gün yeniden hissediyorum. Temele attığımız her beton, aslında insanların geleceğine attığımız bir umut oluyor.

Bizim işimiz sadece duvar örmek, daire yapmak değil; bir şehrin ruhuna dokunmak. Çünkü o evlerde çocuklar büyüyor, insanlar anı biriktiriyor, hayatlar şekilleniyor. Bazen şantiyede bir işçinin yüzündeki teri görünce, bazen yeni evine taşınan bir ailenin heyecanını hissedince bu işin ne kadar anlamlı olduğunu hatırlıyorum.

Gelecek deyince aklıma hep gençler geliyor. Onların hayalleri, bizim yaptığımız binalardan daha büyük, daha sağlam temeller istiyor. Bu yüzden her proje, sadece bugünün değil, yarının da sorumluluğunu taşımalı. Gençlerin umutla büyüyebileceği, güvenle yaşayabileceği bir şehir inşa etmek hepimizin görevi. Çünkü geleceği gerçekten inşa edecek olan, bizim değil, onların elleri olacak.

Son yıllarda inşaat sektörü kolay bir dönemden geçmiyor. Maliyetler artıyor, şartlar zorlaşıyor. Ama ben her zaman şuna inanıyorum: Kaliteli iş, dürüstlük ve samimiyet her dönemde ayakta kalır. İnsanlar artık sadece “ev” değil, “güven” satın almak istiyor. Biz de o güveni vermek için çalışıyoruz.

Eskişehir benim doğup büyüdüğüm şehir. Her yeni bina, bu şehre olan borcumu biraz daha ödemek gibi geliyor bana. Amacım sadece projeler üretmek değil, yaşanacak, nefes alınacak, mutlu olunacak alanlar ortaya koymak. Çünkü sonunda hepimiz aynı şeyi istiyoruz: sağlam temeller üzerinde huzurlu bir hayat.