Kasım ayı geldiğinde havadaki serinlik insanın içini hem tazeler hem de biraz üşütür. Yazın o hafif sofralarından, salatalardan, meyvelerden yavaş yavaş uzaklaşırız.

Artık tencerede kaynayan yemeğin kokusu eve huzur getirir. İşte tam bu zamanda, bizim kültürümüzde sessiz ama en güçlü besinler sahneye çıkar: bakliyatlar. Nohut, mercimek, kuru fasulye, barbunya… Her biri birer doğa harikasıdır.

Bakliyatlar öyle sıradan besinler değildir; hem vücudu hem de ruhu besler. Bitkisel protein bakımından son derece zengindir. Et yemeyenler için adeta bir kurtarıcıdır. İçerdikleri lif sayesinde sindirimi kolaylaştırır, uzun süre tok tutar. Kasım ayında enerjimiz düşmesin, bağışıklığımız güçlü kalsın istiyorsak sofralarımızda mutlaka yer vermemiz gerekir. Üstelik, bu lezzetlerin her biri Türkiye’nin bereketli topraklarında yetişir. Şanlıurfa’nın kırmızı mercimeği, Yozgat’ın yeşil mercimeği, Uşak’ın nohutu, Erzincan’ın fasulyesi, Konya’nın börülcesi… Hepsi bu ülkenin farklı köşelerinden soframıza gelir.

Kırmızı mercimek mesela, kış aylarının en güzel başlangıcıdır. Bir tabak mercimek çorbası, sadece içimizi ısıtmakla kalmaz; demir, folik asit ve potasyum gibi önemli mineralleri de vücudumuza kazandırır. Yeşil mercimek ise enerji verir, özellikle kansızlıkla mücadelede çok etkilidir. Nohutun faydaları saymakla bitmez; içeriğindeki çinko ve B vitaminleri sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir, cildi destekler. Kuru fasulye ise tam bir klasik… Protein açısından ete en yakın bitkisel kaynaklardan biridir. Barbunya da kalp dostudur, kötü kolesterolü düşürür, karaciğeri korur.

Ama bakliyatlar sadece besin değil, aynı zamanda bir kültürdür. Anadolu’da “haftada bir gün bakliyat” geleneği rastlantı değildir. Bu topraklarda insanlar yüzlerce yıldır bakliyatla büyümüş, onunla doymuştur. Anneannelerimizin pişirdiği nohut yahnisinin, annemizin yaptığı mercimek çorbasının kokusu çocukluğumuzun bir parçasıdır. Üstelik bu gelenek, sadece damak zevkiyle değil, sağduyuyla da ilgilidir. Çünkü bakliyat hem ekonomiktir hem de sürdürülebilir bir besindir.

Kasım ayı tam da bu bereketin zamanıdır. Tarlalar toplanmış, mahsuller kurutulmuş, kış hazırlıkları başlamıştır. Marketlerde, pazarlarda yerli bakliyatların zamanı şimdi. Yerli üreticiye destek olmak, aslında sadece bir alışveriş tercihi değil, aynı zamanda ülkemizin tarım kültürüne sahip çıkmaktır. Dışarıdan gelen ürünlere değil, kendi toprağımızın mahsulüne yönelmek sağlığımıza da ekonomimize de katkı sağlar.

Unutmamak gerekir ki, bakliyat sadece karnı doyurmaz; vücudu onarır, bağışıklığı güçlendirir, kalp sağlığını destekler. Lifli yapısı sayesinde kan şekerini dengede tutar, bağırsak sistemini düzenler. Yani hem fiziksel hem de ruhsal bir denge sağlar. Kasım ayının soğuyan günlerinde bir kase mercimek çorbası içmek, sadece sıcak kalmak değil, kendine iyi bakmanın da bir yoludur.

Bir de işin duygusal tarafı vardır. Bakliyat pişen evde huzur olur. Kokusu yayıldığında “evde biri var” hissi gelir insana. Bu, Anadolu’nun yüzyıllardır süren sade ama derin yaşam bilgisidir. Şimdi biz de bu bilgeliği sürdürmeliyiz.

Bu kasımda mutfağa girdiğinizde elinizi bakliyattan çekmeyin. Nohutla pilav yapın, mercimekle çorba pişirin, fasulyeyi sofranın ortasına koyun. Çünkü o tanelerde sadece besin değil, toprak, emek ve sevgi var. Her lokmada doğanın bize sunduğu bir armağanı, Anadolu’nun bereketini tadıyoruz.

Kısacası, kasım ayı bize hatırlatır: Sağlıklı beslenmek karmaşık formüllerle değil, sade bir tabak bakliyatla başlar.