Sabahları gözümüzü açar açmaz elimiz çaya gider. Kahvaltı sofralarının, iş aralarının, dost sohbetlerinin baş tacıdır o. Peki ya hiç çay içmesek ne olurdu?

Öncelikle şunu söyleyeyim. Çay, kültürümüzün en özel parçalarından biri olsa da aslında yaşam için olmazsa olmaz değil. Yani çay içmeden de sağlıklı bir hayat sürdürebiliriz. Ancak çayın hayatımızda bıraktığı boşluğu sadece sağlık açısından değil, sosyal açıdan da hissetmemiz mümkün. Çünkü çay sadece bir içecek değil, aynı zamanda paylaşımın, sohbetin bahanesi.

Gelelim işin sağlık boyutuna… Çay, özellikle siyah ve yeşil çay, güçlü antioksidanlar içerir. Bu maddeler vücudu serbest radikallere karşı korur, kalp-damar sağlığını destekler. Düzenli çay içenlerde bazı kronik hastalık risklerinin daha düşük seyrettiğini gösteren çalışmalar var. Çayı tamamen hayatımızdan çıkardığımızda bu koruyucu etkilerden de mahrum kalabiliriz.

Tabii işin bir de kafein boyutu var. Çay, kahveye kıyasla daha yumuşak bir uyarıcıdır. Uykumuzu açar, zihnimizi toparlar. Eğer hiç çay içmezsek, özellikle alışkanlığı olan kişilerde ilk günlerde hafif yorgunluk, baş ağrısı ya da isteksizlik hissi görülebilir. Fakat vücut kısa sürede yeni düzene uyum sağlar. Hatta bazı insanlar bu sayede daha derin uyuyabildiğini, mide şikâyetlerinin azaldığını fark eder.

Çay içmemek kimseyi hasta etmez ama çay içmek de doğru miktarda olduğu sürece sağlığa zarar vermez. Bence mesele, çayı hayatımızdan tamamen çıkarmak değil; onu bilinçli, keyif alarak içmekte. Bir bardak çay, sadece boğazımızı değil, ruhumuzu da ısıtır.

Çaysız bir hayat elbette mümkün… Ama çayın hayatımıza kattığı sıcaklığı, sohbeti ve küçük mutlulukları yok saymak olur mu? İşte esas mesele de bu.